Slow Food Beslenme Akımı

Beslenme alışkanlıkları gibi çok yönlü bir konunun içine mutlaka fast food türü gıdalar da girecektir. Hızlı yemek, ayakta atıştırmak türünden ifadelerle açıklanan fast food hazırlaması kolay yemeklerle açlığı gidermektir ancak Slow Food’u açıklamak bu kadar kolay olmayacaktır..

Açlığı gidermektir çünkü o ünlü hamburger ekmeği çok az bir süreden sonra insanı yeniden acıktırmaktadır. Slow food tipi beslenme ifadesinin ise bu akıma karşı oluştuğunu ve yavaş yemek anlamına geldiğini tahmin etmek güç değildir.

Slow Food Ne Zaman, Nerede Başladı?

Slow Food hareketi 1986 yılında İtalya’da doğdu. Bunu bir tesadüf olarak göremeyiz. Çünkü hem İtalya hem de Fransa dünya mutfak kültürü içinde köklü geçmişleri ve isimleri olan ülkelerdir.

Geleneksel Akdeniz heyecanı da İtalyanlarda harekete geçince kendi yemek kültürlerinin açıkçası Mc Donald’s a karşı yenilmesini kabul edemediler.
slow-food-akimi-diyetixyen-2

Bu şirketten özellikle bahsediyoruz, çünkü ona karşı yapılan protestolar ve sonuçta oluşan Slow Food hareketi önce Roma’daki firma şubesine yakın merdivenlerde başladı ve buradan bütün dünyaya yayıldı.

Slow Food İlkeleri Nelerdir?

İtalyanlar kendi yemek kültürlerine sahip çıkıyor ve bütün dünyada şirketleşmenin getirdiği tempolu yaşam ve koşturmacayla yaşamak istemiyorlardı. Hareketin kurucu ismi olan Carlo Petrini giderek büyüyen bu akımın inandığı ilkeleri şöyle sıraladı;

  • Önemli olan gıdanın üreticisi ile tüketicisi arasındaki ilişkidir. Bu ilişki ne kadar kısa ve doğalsa o kadar bize uygundur.
  • Yerel toplum ekonomilerini her yerde destekliyoruz. Uluslararası gıda zincirlerini adları ne olursa olsun istemiyoruz.
  • Yerel olarak kabul edilen çiftlik türü işletmeler ürün yetiştirmenin geleceği olmalıdır.
  • Toprak, iklim, ürün yetiştirme geleneği ve insan bizim için önceliklidir.
  • Yemek kültürünün insanları birbirine bağlayacak gücü olduğuna inanıyoruz. Her ülke kendi geleneksel yemek kültürünü korumalıdır.
  • GDO’lu ürünlere kesinlikle karşıyız.

Bu menifesto ile kendini ortaya koyan hareketi şimdilerde dünyada 130’dan fazla ülke destekliyor. Ona benzer diğer oluşumlar da var. Örneğin yaptığı uluslararası festivallerle tanınan Terra Madre (Toprak Ana) Şenlikleri benzer amaçlarla düzenleniyor.

Sistemimize kayıtlı diyetisyenler:

Son festivale Türkiye’den katılan konuşmacılar kaybolan bir zenginlik olan lüfer balığını anlattılar.

Slow Fish Hareketi ve Doğadaki Anlamı

İngiltere’de yaygınlaşmaya başlayan Slow Fish hareketi ise denizlerdeki ekosistemi korumak isteyen bir grup açık deniz balıkçısı tarafından kuruldu.

Bu gibi toplumsal tepkilerin amacı gelişmeye karşı çıkmak falan değil, sadece yerel değerlerin kaybolmasını önlemek ve açıkçası koşturup durmadan sadece yaşamanın tadını çıkarmak.

Asırlar önce tabletlere kazınan Hitit çivi yazısı örneklerinde “Tanrım beni yavaşlat, dünyanın ve hayatımın tadını çıkarmamı sağlaşeklinde bir dua olduğunu biliyor muydunuz? Hayatın koşturmacası antik çağlarda başlamış.

Giderek Ünlenen Yavaş (Sakin) Şehir Kavramı

Slow Food bir şekilde insanın aklına Cittaslow (Yavaş Şehir) kavramını da getiriyor. Bu hareketin de gene öncelikle İtalya’da kurulan belediyeler birliği olarak başladığını en başta söylememiz gerek ki İtalyanların geleneksel değerlere verdikleri önemi iyice belli edelim.

Yavaş Kent hayatın sakinlik içinde yaşandığı, nüfusu az olan, geleneksel kültürün kaybolmadığı, büyük alışveriş merkezlerinin görülmediği, herkesin arabadan çok bisikleti tercih ettiği beldelerdir.

Buralarda yemekler hala küçük esnaf lokantalarında yenir. Menülerde örneğin musakka, kelle paça, yoğurtlama, sebzeli bulgur pilavı, erik hoşafı, kırmızı pancar turşusu, ekşili sulu köfte, sütlaç, aşure gibi çeşitler vardır. Tencere yemeklerinin kokusu sokaklara taşar, insanlar birbirlerine günaydın der.

Kısacası bu şehirlerde eskilerden kalan tarih ve kasaba kültürü korunmaya çalışılmaktadır. Bu birliğin simgesi  de salyangozdur. Bu şehirlerde hayat sakin yaşanır, yoksa aklınıza yaşlılarla dolu köyler gelmesin. Cittaslow ömrün tadını çıkarma biçimidir.

slow-food-akimi-diyetixyen-1

Şimdi dünyada son yirmi yıl içinde gelişen bu akımlara karşı “ne işe yarıyorlar” diye sorabilirsiniz. Slow Food zaten dünyayı değiştirmeye çalışan bir ideoloji falan değil, farkındalık yaratmak ve geleneksel kültürü korumak için uğraşıyor.

Bu görüşler içinde yer alan üreticileri yerli tohum kullanmaya yönlendirmek ise bizim tarım politikalarımız içinde özellikle terk edildi. Çünkü hormonlarla büyütülmüş yabancı tohumlar çok daha fazla verimliydiler. Buğday isimli dergi yıllardır bu konulara sayfalarında yer veriyor ama okunmuyor bile.

Bazı üreticiler de seralarda yetişen yabancı tohum ürünü hormonlu salatalıkların bir gecede büyüdüğü ve gece büyürlerken çıtır çıtır ses çıkardıklarını anlatıyorlar.

Bitkisel hayat üzerine konuşan ünlü doktorlar “Yakışıklı, pırıl pırıl, aynı boyda olan domatesleri almayın” diyor. Yerli tohumla yetişmiş tarla domatesleri birbirine benzemez, üzerinde böcekler gezer, doğal üretim budur. Slow Food beslenme akımının amaçları işte bu ruhu korumaktır.

Amerika’da Devam Eden Fast Foodun Sonucu: Obezite

Kendisine bütün dünyada tepki gösterilen fast food gıda zincirleri ise özellikle çıkış yerleri olan ABD’de tam gaz yollarına devam ediyorlar. ABD film endüstrisinin merkezi olan Hollywood çıkışlı filmlere bakın.

Karakterler yemek yemeğe sürekli hamburgerciye giderler, evlere dışarıdan sipariş edilen pizza gelir. Bazen Çin yemeği ısmarlanır, kutudan erişte (noodle) çıkar.

Ailecek oturulan ve sonunda mutlaka kavga çıkan yemek sahnelerinde ise masada dondurulmuş sebze ve hazır köfte vardır. Amerikan mutfağı diye bir kavram zaten yoktur. Kovboylar bile yıllardır filmlerde sadece fasulye yediler. Ama bu kültür özellikle gençler tarafından çok seviliyor ve yeni nesil bu çeşit beslenme alışkanlığından ötürü obez oldu.

1989 yılında bir gecede yok olan ve bir dönemin sonunu getiren Berlin Duvarı’nın yıkılışı hakkında sosyologlar Demirperde ülkelerinde yaşayan insanların kot pantolon giyip hamburger yeme ve kola içme arzusunun yaşananlarda etkili olduğunu söylemişlerdi.

turtle-burger-l-slow-food-diyetixyen

Bütün bunlar, dünyada en fazla obezite vakasının görüldüğü ülkenin Amerika olduğu sonucunu ortaya çıkarır. Ne kadar hazır gıda varsa, işlenmiş besin oranı ne kadar yüksekse bireylerin obezite, şeker hastalığı, kalp ve damar sorunları gibi problemlerle uğraşması o kadar fazladır.

Soru - Cevap

Leave a Reply

*Yorumlara cevap verebilmek için hesabınızın olması gerekmektedir. Buraya tıklayarak hesap oluşturabilirsiniz.